invajinasyon – Bağırsak Düğümlenmesi maceramız
Dün yaptığımız plan neydi, şimdi neredeyiz?
Hayat oyun, bizler piyonuz aslında. Tam da kaza geçiren arkadaşımız @gorkemeylem e gidecektik o gün. O’nu nasıl ayağa kaldırırız derken, kırılan kemikler iyileşirken geçen zamanı nasıl değerlendiririz derken bi de bu yaşadıklarımız başımıza geldi. Uzunca anlatacağım, bayağı macun yaptım yazıya.
Baştan söyleyeyim, vakti olmayan hiç okumaya girişmesin.
Köprüden önce son çıkış tabelası koymadım, ayrılmak zor olur sonra ? Çünkü biz dramı seven bi milletiz. Bizimki de baya macunlanıp, sıvanmış bi dram aslında…
25 Mayıs sabahı rutin kahvaltımızı yaptık. Görkem’e 12:00 da gidecektik. Çantamızı hazırladık. Malum, 2 çocuklu aile olarak yedek kıyafet, bezler, oyuncaklarla deve kervanına katılır gibi yola çıkıyoruz. Kuşadası’nda oturduğumuz mahallenin hemen 3 sokak ilerisine gideceğiz, uzağa değil. Pia saat 12:00’de kucağımda oynaşırken birden çığlık çığlığa ağlamaya başladı. Sabahtan beri aşırı kusuyordu ama hastalık sebebi görmemeye çalışıyorum. Çok pimpirikli bir aile değilizdir.
Ben evdeysem sabahları ilk alt alma olayı bendedir. Zaten anneyle emzirme safhasında yeterince derin bir bağ kuruyor, bari bokunu alırken ben de yavruyla derin bir iletişim kurayım istiyorum. Çığlığı basarak ağlayınca, en son ben altını aldığım için; bezinin arasına bir şeyler girdi, tenine battığı için canı yandı sandım.
Prima bezini çıkardım; bir şey yok.
Eklemlerini, sırtını kontrol ettim, yine bir şey yok.
Karnı mı ağrıyor acaba, gazı mı var diye düşündük?
Hemen Elif’e sormaya başladım.
Dün yediklerimizde sütünden gaz yapacak bir yemek var mıydı?
Bir sonuca, bir çıkarıma ulaşamadık.
Elif’ le birbirimize baktık…
Ne yapacağız?
Bu arada #Pia beşer dakikalık aralarla çığlıkla ağlıyor. Nöbet geçiriyor. Buna bir de avuç dolusu kusmalar eklendi. Zaten sabahtan beri de meme ittiriyor, Elif’i emmiyor.
Kuşadası’na aileyi taşıdığımdan bu yana çevremizde çocuklu birçok dostumuz oldu. Onları arayıp çocuk doktoru sorduk. Aydın’da bir doktor bulduk. O’na yoğunlaştık. Hemen randevu aldık. Hazırlandık.
Büyük kızımız 5 yaşındaki Karen’i, ayağı kırık yatan arkadaşımız Görkem’in yanına bıraktık. Görkem ile Karen son derece iyi anlaşır, nam-ı değer Sakallı Abi ise Karen’e adeta aşıktır. Küçük aşkım #Karen hiç zorluk çıkartmadı, gitti Görkem’in yanına, sağ olsun.
Biz hızla Aydın’a gitmek için Kuşadası’nda evimizden yola çıktık. #Söke yolunda lanet olası bitmeyen çalışmadan yol metre metre ilerliyordu. Yavansu mevkiinde arabanın direksiyonunu hışımla #Selçuk yönüne çevirdim. Öfkeyle kalkan sinirle oturur derler! Selçuk’a girmekten vazgeçip, bir hata daha yapıp direksiyonu Kirazlı Köyü’ne giden dağ yoluna kırdım. Elif çok stresliydi. Yanlış yola girdim diye bir de bana sarınca, alın size aile faciası!
Ama sakin olup, araba hakimiyetini kurmaya çalıştım. Zaten bu stresler her zaman en yakınındakine patlamaz mı? Eşler birbirlerine, hatta çocuklarına sarıp, kavga ederler. Neyse ki; ikimiz de susup yola adapte olmaya çalıştık. Ben ailemle gezmeyi seven, uzun yolda çok eğlenen bir adamım. Evleneli 8 yıl oldu. İlk arabamı 8yıl önce aldım. Uzun yol tecrübem 180bin km’de. Senede ortalama 20bin km yol yaparım. İstatistiğe gelllll… Böyle durumlarda kendi kendime telkin yapıp
“sinirin sana hakim olmasın, sen sinirine ve yola hakim ol” derim.
Çok laf kavgası yapan bir çift değiliz ama gergin hallerimize dönüp bakınca, hep arabada yakalandık. O ayrı bir konu zaten.
Neyse, bizim 45 dk sürecek yol oldu 1,5 saat. Doktora adımımızı attığımızda saat 17:00’dı. Adam sekreterini falan evine gönderecek, eşi habire cebinden arıyor. Belli ki kendisi de yemeğe yetişecek, bi gazla kontrol etti Pia’yı. Bir de son yaptığı koyu kakayı yanımıza almıştık. Onu da gösterdik. Virüs mürüs, infeksiyon vs var, kakalı bez çöpe, şimdilik sıkıntılı durum yok, yallah tazyik…
Eee biz sevinçle Kuşadası’na döndük tabi. Ama içimde de bir huzursuzluk yok değil.
Yolda bir de güya kutlama yapacağız, kızımız iyi diye bir de kuzu çevirmecide yemek yedik iki salak! Arabayı kullanacak biri olsa rakıya oturacağım. O derece rahatlık var bende…
Tabi geriye bakıp düşününce;
“Hay aklını sikim Badişşş” diyorum kendime!..
Neyse döndük bi şekil Kuşadası’na, kızı da aldık emanetten. Evimize girmemiz 20:30 u buldu. Elif, Pia’yı yatırdı. Ben de Karen’i… Güya rahatladım ya, bi kadeh Şirince’nin meşhur ev şarabından içeyim dedim.
Aklıma sıçayım.
Kız mızmız, hasta…
Gece yarısı rahatsızlansa acile kim götürecek a beyinsiz Badiişşşş?
Alkollü araba mı kullancan Badiş?
Neyse güvendiğim şoför arkadaşlarım var. Her şey güzel gidiyor gibiydi.
Pia, Elif’le emişiyor, yatak odasında. Bir çığlık geldi, dar attım kendimi yatak odasına. Ben pc başında yol yorgunu, şarabında ağırlığıyla uyukluyordum. Zınk diye ayıldım. Pia benim yatak odasına girmemle öyle bir ishal sıçığı yaptı ki, çığlığı kesti bir anda. Rahatladı diye düşünürken, normalde hiç koku almadığım #prima bezinden ağır bir koku yayıldı. Ben en az 1metre uzaktayım.
Nasıl iğrenç bir koku.
Hemen altını açtık. Aman tanrım;
Kanlı,
Koyu kahve ve jölemsi bir kaka!
Koku ise kakadan çok; lağım pisliği gibi ağır kokuyor. Elif’le ben şöyle bir bakıştık. ikimizin de teni kireç…
Kanlı ishalin çok ağır hastalıkların habercisi olduğunu biliyoruz. Şoförlerim diye güvendiğim adamlara ulaşılamıyor. Hep böyle olur zaten. İhtiyaç anında kimseye ulaşılamaz. Her zaman hazır bulunuşluluk konusunda seminerler veren ben, ama hasta çocuğu varken alkol alan yine ben.
Aklına bin kez sıçayım Badişşş!..
Neyse ki, çok içmedim. Zaten #kanlıkaka yı gördüğüm anda ben ayılmıştım.
“arabayı kullanabilirsin değil mi?” diye sordu Elif. “evet kullanırım, ayıldım aq nerdeyse uyuyacaktım. Aklıma sıçayım, niye içtim ki şarabı” dedim.
“Sen böyle zamanlarda içmezdin, şaşırdım içmene” dedi. Başımı önüme eğdim, kendi suratıma iki tokat yapıştırdım. Şaka etmiyorum, okkalı geldi sağdan! Artık cezamı verdiğime göre hızlıca eşyalarımızı toplayabiliriz.
“Peki kızı napıcaz?”
Alacağız yanımıza, başka çaresi yok. Atladık arabaya, Karen uykuya yeni dalmıştı. Normalde akşam 9-10 arası uyur. O gün geç kalmıştık. Önce mızmızlandı, durumu;
“Aşkım, kardeşin çok hasta acilen bugün gittiğimiz gibi hastaneye gitmemiz gerekiyor. Arabada uyursun” diyerek anlattım.
“Tamam babacım, ama arabada uyuyabilir miyim? çok uykum var” dedi.
“Tabii ki uyursun kızım, aşağıya kucağımda indiririm” deyip, çantaları da kapıp arabaya koşturduk.
Elif “sen yine de pek hızlı gitme aşkım” demeyi ihmal etmedi.
Gündüz düştüğüm hataya düşmeden, Selçuk üzerinden gitmek için kontak açtım. Türk Hava Kurumu Havaalanı yakınında bir araç hızla sol yanıma geçti. Baktım ki, bizim Selçuk’taki arkadaşlar misafirlikten dönüyorlar. Onların da Karen ‘den birkaç yaş büyük çocukları var. Bizi fark etmişler, Pia’ nın rahatsızlığını gündüzden konuşmuştuk. Dörtlüleri yakıp ardı ardına durduk. Karen’ i onların arabaya aktarıp biz Elif ile Aydın yoluna bastırdık.
Gece saat 02:15’te Aydın Kadın Doğum ve çocuk hastalıkları hastanesi acil kapısından içeri girdik. Tahlil için kanlı bezinden dışkı örneği alındı. Kan alınırken damar yolu açıldı ki, hastaneye yatış olursa tekrar tekrar delmesinler çocuğu diye…
Sabah uyandığından beri hiç süt emmemiş, midede ne varsa kusmuştu!
Serum yiyeceği belliydi.
Ama acil servis ilk geldiğimizde yoğundu ve pek ilgilenmediler.
Tahlil sonuçları saat 04:00 gibi çıkar dediler.
Birbuçuk saat sonra…
Arabaya götürdüm Elif ile Pia’yı. Arabada kamp malzemesi hazır bulunduğu için rahatımız yerindeydi ama bebikim öyle bir kustu ki, itfaiye hortumundan çıkan su terimi bok yemiş! Bizi adeta kusmukla yıkadı. Elif, su kaybı olacağını bildiği için ısrarla emzirmeye uğraşıyordu. #Dehidratasyon a uğrayan hasta bir bebeği toparlamak iki kat güç olurdu. Baktım ki, acilde hemşireler damar yoluna serum takmayacak, gittim doktora “hocam tahlilleri bekleyin dediniz ama öyle bir kusuyor ki, zaten midesi boş dehidre olacak çocuk!..”
sözümün sonunu beklemeden;
“hemen getirin hemşireler serum bağlasınlar” dedi.
Serum bitimine kadar Pia yarı baygındı. Serum bitince sonuçlar da çıktı. Acil doktoru raporlarda bir tutarsızlık olduğunu, tam net teşhis için sabah polikliniğe gelmemiz, uzmana görünmemiz gerektiğini söyledi. Yapacak bir şey yok deyip, tükenmiş, yorulmuş vücutlarla arabamızı yatış pozisyonuna ayarlayıp saat 06:30 a kadar dinlendik.
Ben uyudum ama Elif, annelik içgüdüsü ile uyumadı, dehidrasyon yaşanmasın diye meme dayayıp durdu.
Bizde her zaman konuşulmamış ama karşılıklı telepatik bir şekilde iletişim, görev paylaşımı vardır.
Sabah Elif de, ben de; yoğun bir koşturmacaya gireceğimizi hissediyorduk. Ama konuşmadık. Sabah koşturmacasında bana evrak ve kayıt işlerinde maraton gözüküyordu. Bir buçuk saatlik bir uyku beni toparladı. Elif ise daha güne başlamadan pert olmuştu. Kantinden “ikisi bir arada Nescafe” hastane kahvesini içip, kraker atıştırdık.
Saat 07:30’dan 09:30’a kadar polikliniğin yavaş yavaş insan dolmasını izleyip, ağır ten kokusuyla, çocuk öksürme ve ağlayışlarının harmanlanmasını ciğerlerimizde hissettik.
Ne betimledim ha!
Düşününce yine midem bulandı.
Allah hastanelere düşürmesin, eksik de etmesin. Randevusu verilen doktor Burcu Alşahin ile 09:45’te görüşmeden önce, hemen yan odasındaki enfeksiyon hastalıkları uzmanını boş görerek Odaya daldım. Genç doktora;
“Hocam elimizde gaita ve kan tahlili sonuçları var. Bunlara bakarak bana bir yorum yapabilir misiniz, yan taraftaki çocuk hastalıkları uzmanına birazdan gireceğim ama sizin vereceğiniz bilgiyi de almak istedim” dedim.
Raporlarda bir sıkıntı olduğunu, sorunun enfeksiyon dışında başka şeyleri de gösterdiğini, çocuk hastalıkları uzmanı haricinde, çocuk cerrahisi doktorunun da görmesi gerektiğini belirtti”
Pia’da enfeksiyon olmamasına seviniyorum ama bir yandan da “enfeksiyon yoksa ne var?” diye tedirgin oluyorum.
Çocuk hastalıkları doktoru; bizi korkutmamak için olsa gerek şüphelendiği şeyi uzmanına bırakarak kendisi bize bir şey söylemedi. Çocuk cerrahisinin de ultrason ve tahlil raporlarını görmesi gerekiyordu. Elif Ultrasona sıra alırken, ben de çocuk cerrahisine kayıt açtırdım.
Hastanelerde en gıcık olduğum bu kağıt kürek işlerinin yapılacak işlemin önüne engel gibi sunulması. Acile çocuk getiriyorsun yarı baygın, kadının iki parmakla TC NO girmesini bekliyorsun. Çekil ben on parmak biliyorum diyesim var. Ülkemizde 11 haneli TC NO girilirken acil kapısında can veren çok insan olduğuna eminim.
Elif, ultrasondan elleri titreyerek ve bembeyaz çıktı. Bi an içimden;
bayılacak, kız gidioooo! Dedim. Dramatik bir film sahnesinin oscar almış oyuncusu gibiydi;
“bağırsak düğümlenmesi kızımız…”
Sesi o kadar kısıktı ki, mora dönüşmüş dudakları birbirine değmemişti bile. Kolundan tuttum ve;
“otur şuraya iki dakka, nerdeyse kızı düşüreceksin” dedim,
Pia’yı kucağıma aldım.
“çocuk cerrahisine gidelim, vaktimiz az, sanırım ameliyata alacaklar hemen” dedi Elif.
Bu sefer benden ter boşaldı ama ikimiz de kötü olamayız, olmamalıyız. Birimiz güçlü olmalı. Yükü üstlenmeli.
Çocuk cerrahi bölümünde sıra bitmişti. Doktor Güliz Ergün Hanım, ultrasonu, kanlı kakayı, kan ve gaita tahlillerini önüne bir dedektif edasıyla serdi, başını bize kaldırıp;
“arabanız var mı çocuklar” dedi.
Bende köşelidir jeton ama Güliz Ergün Doktorumun bu sözü sevk edileceğimizi anlatmaya yetmişti.
“Bakın bu bariz bağırsak düğümlenmesi, rapor bunu açıkça söylemiş, acil doktoru da şüphelenmiş ki sizi göndermemiş. Polikliniğe bir görünün demiş. Beklemekle iyi etmişsiniz, şimdi vakit kaybetmemek gerek. Çünkü erken teşhis gibi görünüyor, Pia’nın bağırsağını belki suyla açabilir Tıp Fakültesi. Biz de açabiliriz suyla ama eğer açamazsak acil ameliyat gerekebilir, bunu da özellikle Tıp’ta yaptırmanızı tavsiye ederim. Ama röntgen de çekelim. Belge eksiğiniz kalmasın, Adnan Menderes Üniversitesi Çocuk Cerrahisindeki bölüm sorumlusu meslektaşımı arıyorum. Ayarlayacağım her şeyi. Babası; sen hemen röntgeni kap gel”
Hemen fırladık. Elif’in röntgene Pia ile girmeye hali kalmamıştı. Pia’yı röntgene ben soktum. Çok ağlayıp, hırpalanmasın diye sahte gülücüklerle, şarkılar söylüyordum. Döndüğümüzde Dr. Güliz Ergün tüm belgelerimizi toplamış, koltuğumun altına sıkıştırıp bir an önce çocuğu Adnan Menderes Üniversitesi Tıp’a ulaştırın çocuklar. Acil’de ‘Ali Bey bizi bekliyor’ deyin. Gerekeni yapacaklar” Ya ben O Gülriz Hoca’ya ne diyeyim, benim kim, ne olduğumu bilmeden bebişim için uğraştı. Allah razı olsun, iyi doktorlar, insanlar var. İnsanlık ölmedi ULAN!.. diye haykırasım var.
O ruh haliyle Adnan Menderes Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi aciline nasıl ulaştık bilmiyorum. Ama trafik ve ışıklar hiç bu kadar sinir bozucu olmamıştı.
Dr. Gülriz Hanım’ın bizi yönlendirdiği doktorun asistanı Dr. Ali İlker İnce, biz acile gittikten 10dk sonra bizi almaya geldi. Raporları inceledi, sonra;
“şansımız varsa Pia’ nın bağırsağını su ile açarız. Açamama riskimiz var. Açamazsak ameliyata alırız. Ameliyat için karnı keserek girer, göbek zarını yırtarız. Yapmak istemediğimiz bir ameliyat. Ama bu risk var, bunu bilin! Umarım açarız. Siz de yanımda olacaksınız, yardımınız gerekli. Biriniz çocuğun başında olacak.”
Bunları duyduktan sonra soğuk soğuk terledim. Vücudum buz kesiyor. Ellerim titriyor. Minicik bebek, tazecik tenini, göbişini nasıl keserler?
Gerekli malzemeleri hemşirelerine hazırlattı.
“Herşeyi biz mi düşüneceğiz? Nerede bu asistanlar, bir hasta bakıcı bulun, verin yanıma, yardımcı lazım, çabuk olun” diye bir de fırça kaydı ortamdakilere. Bir hasta bakıcı kadın hemen yanımızda belirdi.
“Ben gelirim hocam, ne alayım, ne gerekli…”
Doktor bağırsağı açacağı sıvının dolu olduğu pet şişeleri ve malzemeleri kadının kucağına döktü, malzemelerin bir kısmını kadına yardım etmek için ben aldım, bir kısmını kendi taşıyordu. Pia, Elif’in kucağındaydı. Doktorla birlikte ultrasonun yapıldığı bir loş odaya geldik. bunları yazarken dahi içim titriyor.
Kimseyi evladıyla sınamasın, dünyayı satarsın!!!!
Pia’yı soyduk. Elif;
“benim ayakta duracak halim yok. Bittim. Elim ayağım titriyor, yapamam, bayılırım. Bi de benle uğraşırsınız” dedi.
“Ben yaparım, kenara gel” dedim atıldım.
Birçok arama kurtarma operasyonuna katılmış eski bir profesyonel dağcıyım. Ama bir aile üyesi söz konusu olunca kolay kolay dirayetli davranabilen bir adam değilimdir. İş başa düştü. Elif, bu tarz şeylerde benden dayanıklıdır. Ama bu sefer, yüreği dayanmadı. Pia’yı tutmak bana kaldı.
Pia, bir işlem olacağını hissetti, ağlamaya başladı. Araştırma Görevlisi Dr Ali İlker İnce beni Pia’nın başına geçirdi.
“Ellerini tut!.. Bırakma!.. Omuzlarına baskı yap, hareket etmesin!..”
Dr Ali İlker İncef, ciddi bir ameliyattan bizi kurtaracaktı. 500gr üç adet pet sıvı makattan incecik bir serum hortumu aracılığıyla bağırsaklara verilmeye başlandı. Pia’nın bana ve doktora direnç gücü bizi şaşırttı. 8kg900gr ağırlığındaki bebiş tüm gücüyle bize direniyordu. Doktor büyük cc şırıngalara çektiği sıvıyı Pia’nın bağırsaklarına pompaladıkça çığlıkların desibeli daha yükseliyordu. Bebişimin içine 1lt den fazla su pompalandı. Karnı serin suyla o kadar dolmuştu ki, vücudu bir balon gibi gerilmiş ve vücut ısısı çok düşmüştü. Bir yandan da ultrasoncu diğer doktora bakıyor ve Pia’ya;
“bir şey yok kuzum, bebişim, birazdan herşey bitecek, I love you, dady’s girl” diye onu severken söylediğim tüm sözleri tekrarlıyordum.
Pia’nın “beni kurtar” der gibi bakışı, ağlamaktan iyice Japonlaşmış gözlerinden fışkırıyordu. Ben daha fazla kendimi tutamadım. Bir yandan hıçkıra hıçkıra ağlıyor, bir yandan da Pia’ya sahip çıkmaya çalışıyordum.
Ultrason doktoru beklenen o cümleyi söyledi;
“Ali Hocam açıldı, son bir tane daha gönder” dedi.
Pia’nın çığlıkları, açık kapıdan tüm hastaneyi inletiyordu. Çığlıklara gözyaşım karıştı. Başım döndü, bacaklarım titredi. Ama ayakta kalmam lazım diye kendimi tuttum. Elif uzakta duramamış ve kapının girişinden yaptığımız işlemi titreyerek, ağlayarak seyrediyordu. Başımla “ne işin var burada?” der gibi agresif bir “git, bakma!” hareketi yaptım ama donmuş gibiydi, tepki vermedi. Ağlayarak bakmaya devam etti. Son bir şırınga daha bağırsaklara soğuk sıvıyı gönderdi.
“Tamam, hortumu çek, her şeyi topla! Babası sen de; çocuk hipotermia’ya girmesin, sarıp sarmala çocuğu, buz gibi suyu içine pompaladık. Bu işlemi yaptığımız birçok bebek hipotermi yaşar. Dikkat et! Vücut ısısını yükseltmemiz gerek, şimdi dördüncü kattaki bölüme çıkalım. Sizi bir odaya yerleştirelim. Hemen yatışınızı verelim, damar yolu çocukta zaten açık, hemen serumu ve ağrı kesicisini bağlasınlar. Tüm hafta sonu buradasınız. Takip etmemiz gerekiyor çocuğu” dedi Doktor Ali.
Hasta bakıcı kadın;
“üstümdeki tek kullanımlık ameliyat elbisesini de vereyim, saralım. Temizdir, az önce bu operasyon için aldım” dedi ve kadının üstünden çıkanı da sardık.
Yine bir kalabalıkla 433 nolu çocuk cerrahisi bölüm odasına saat 10:30 gibi girdik. Dr. Ali İlker İnce, kesinlikle emzirilmemesi ve katı gıda verilmemesi gerektiğini, bağırsağın hareketinin gözleneceği bilgisini tekrarladı.
Aydın Kadın Doğum Ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde Çocuk Hastalıkları Doktoru, Ultrason, Çocuk Cerrahisi Doktoru, Röntgen ve Tıp Fakültesine gelip operasyonun yapılması toplamda 1 saatimizi almıştı. Ama o kadar hızlı bir koşturmacaydı ki, bize sanki koca bir günü geçirmişiz gibi geliyordu.
İşte o saatten sonra Pia’nın özlemini duyduğu ve sığınacağı anne kokusundan mahrumiyeti başladı. Çünkü emzirme sırasında Elif’in memesinde uyumaya alışkın minik kızımız uyuyamıyordu. Uyumadığı için de agresifleşiyordu. Sahte meme, oyuncak… hiçbir şey Pia’yı susturamadı. Hemşire kızlar
“rahat olun, Pia besinini damar yolundan alıyor. Ama alıştığı anne sütü için size baya eziyet edecek, her bebek ağlar” diyerek bizi sakinleştirmeye çalıştılar.
Öğle vakti hastanenin yemeği geldi. İlginç bir şekilde, refakatçı yemeği yanında kaşık ve çatal vermediler. Yemeği dağıtan adam “evden getireceksiniz, biz kaşık çatal vermiyoruz. Ama bir sefere mahsus size plastik kaşık vereyim bari” dedi. Normalde bu gibi durumlarda agresif, ortalığı karıştıran bir adamımdır. Ama ne adamla uğraşacak enerjim kalmıştı, ne de yemeği yiyecek halim. Elif’de, ben de sabahtan beri kraker dışında bir şey yememiştik. Birkaç kaşık salladık karavanaya ama ikimizin de boğazdan geçmedi.
Elif;
“sigara içmem lazım, başım fena. Dışarı çıkacağım” dedi ve gitti.
Pia, Elif gittikten sonra uyandı ve yine ağlamaya başladı. Damar yoluna zarar vermeden, kucağımda uydurma şarkılar mırıldanmaya ve olduğum yerde sallanmaya başladım. Pia’yı 8 aydır hiç ben uyutmamıştım. Hep emerken anne kucağında uyuyordu. Bir süre sonra benim mırıldanmama kendi “ninni sesi” de eklendi. Ve uyudu. Tenini, kokusunu, teslimiyetini hissetmek o kadar güzel bir şeydi ki; anlatılmaz. Elif elinde kahve bardaklarıyla geldi.
“Bugün doğru düzgün kahve içmedin, rahatlacaktır” dedi.
Pia’nın kucağımda uyuduğunu görünce de mutluluktan iki damla göz yaşı aktı.
“aşığım size…” diye mırıldanabildi…
Biz babalar; hep aynıyız. Ailesiyle vakit geçirebilen de zaman geçiremeyen de çocuk bakımını biraz kadın üzerine yıkar. Bu bağırsak düğümlenmesi olayında, Elif’i ememeyen ve hırçınlaşan Pia’yı sakinleştirme ve uyutma görevi bana düştü. Hep merak ederdim; annenin kokusunu bebekler hissediyorlar, peki ya baba kokusu?.. Karen, bebekliğinde emmedi. O yüzden Aptamil mama ile emzirdik. Anne sütü olmayınca bazı şeyler eksik kalmış, bunu şimdi Pia’yı görünce daha iyi anlıyorum. Emzirmede; ten kokusu, annenin sesi, konuşması, kişisel özellikleri çok önemli. Bebek tüm bunları beynine yazıyor, kodluyor. Peki ya baba kokusu, sesi… Pia’nın benim ninni mırıldanışımı duyunca ve koynuma girince sakinleştiğini işte o gün gördüm.
Hayatımda birçok şeyi deneyimleyerek öğrendim. Kendi sesimin güzelliğini de, Pia sayesinde öğrendim.
Seslendirme ve dublaj okulu açan Kadir Özübek arkadaşımın davet ettiği bir eğitimde şan dersini, “Yemekteyiz” tv programını da seslendiren Tarkan Koç veriyordu. Tarkan; iletişimin, güzel konuşmanın temelinin “ses” olduğunu söylüyordu. O yüzden sesin eğitilmesi her alanda gerekli; şan dersi almanın, ne iş yaparsak yapalım faydalı olacağını söylemişti. O gün verdiği derste sınıfta bulunan herkesten bildiği bir şarkıyı söylemelerini, piyanodan çıkan sesi taklit etmelerini istedi. Ben detone olunca da “sesim çok kötü zaten!” diyerek surat astım. Kızdı.
“Asla böyle bir şey söyleme, önce kendi sesini tanı. Sesinle neler yapabileceğini öğren. Sonra onu kullan. Göreceksin ki, her insanın sesi kendine has ve güzeldir. Sen sadece sesini nasıl kullanacağını bilmiyorsun, kendi sesini tanımıyorsun”
İşte, hastanede odasında boynumda, saçma sapan ninnilerimle sakinleşip uyuyan Pia, babasının hakaret ettiği ve sevmediği “o sesi duyduğu için sakinleşmişti”
İlk uyutmam da kavradığım bu durumdan dolayı, ikinci ve üçüncü girişimlerim daha hızlı sonuç verdi. İtiraf etmem gerekirse, Pia ile olan iletişimim daha da güçlendi. Dokunuş, ses, koku… İnsanın insan yapan, hatta insanları birbirinden ayıran bu özellikler değil mi?
Tüm bu yoğun öğretilerle ve hislerle günü geceye bağladık. Ara ara Elif’i hava alması için dışarıya gönderdim. Ben ilk gün hastane dışına çıkmadım. İki hasta yataklı bir odadaydık. Hastanede genel olarak tek kişilik oda yokmuş. Tek kişilik oda talep etmiştim. Odaya ilk geldiğimizde küçük bir operasyon görmüş bir çocuk vardı. Taburcu edildi. Sonradan yanımıza hasta vermediler. Arabadan getirdiğim uyku tulumu içinde taburcu edilen hastanın yatağında yattım.
Elif’in göğüsler iyice süt dolmuştu. Bu tarz hastalıklarda anne emziremiyorsa da göğsünü boşaltmak zorundadır. Mastit, süt sıtması yada meme nezlesi denilen olayı Elif, Karen emmediğinde büyük acılarla yaşamıştı. Kadın kendi kendine sütünden zehirlenebilir. Çocuk emmiyorsa da kadın düzenli olarak makine ile sağılır. Süt sağma makinesi alacaklara önerim; asla manüel almayın. Bu hataya düşen lohusa arkadaşlarımız oldu. Elektrikli en iyisidir. Zira üç kuruş masraftan kaçacağız derken, iyi bir kol kası yapılır ama yine doğru düzgün süt sağılamaz. Hatta bizimkini Ebebek firmasından almıştık, markası Philips gayet memnunuz. Ama o gece Elif, hastanenin yeni doğan bölümünden aldığımız makine ile sağdı. Bizimki kadar iyi bir makine olmasa da Elif’in göğsünü rahatlattı. Hastaneye apar topar geldiğimizden makineyi düşünecek durumda değildik. Pia, Elif’in göğüsleri gördükçe ağladığı için gizlice odanın bir köşesinde sağdı. Pia’yı sakinleştirmeye çalıştım yine…
Gece yarısı loş hale getirdiğim odanın tüm ışıkları aniden hemşire tarafından açıldı. Damar yolundan antibiyotik vermek için gelen genç hemşire kıza
“bebeği zaten zor uyuttuk. Meme ememediği için çılgın gibi ağlıyor. Şimdi sen de gözüne gözüne tüm florasan ışıklarını dayadın, sadece şu gece lambası ışıklarını kullansan olmuyor mu yavrucum” dedim.
“göremiyorum, zor görüyorum” gibi birşeyler söylese de, sonraki gelişlerinde ışıkların hepsini yakmadan, bizi de rahatsız etmeden işini yaptı gitti. Diğer hemşirelerle de birer kere aynı diyaloğu yaşadım ama bunun dışında gayet güzel anlaştık. Özel hastanelerin hasta hakkı uygulamaları çok katı olduğu için hemşireler son derece dikkatli oluyorlar. Ama devlet ve üniversite hastaneleri bu kadar önem göstermiyorlar. Bu tarz şeylere son derece önem veririm ve sözünü de esirgemeyen bir arızayım. Ama saygıyı asla elden bırakmam.
Sabah 08:00 gibi Pia ile beraber ayaklandık. Gece boyunca yediği serum, ağrı kesiciler; yarı baygın olan fıstığımı kendisine getirmiş olmalıydı ki, enerjisi tavan yapmıştı. Elif heyecanla doktorların “emzir” emrini bekliyordu.
Öğleyin 13:30 gibi Pia’yı emzirebilirsiniz izni geldi. Kontrole gelen nöbetçi doktor
“Birden saatlerce meme dayamayın, 15-30 dakikalık aralıklarla süt verin” dedi.
Elif çok sevindi. Yarım saat arayla, 15er dk. emzirdi. Pia’nın mızmızlığı gitti. Yüzü güldü. Ziyaretçilerimiz geldi, gitti. Birçok kişi aradı, sordu. Mutlu olduk. Küçük çocuğu olan eş dostun hastaneyi gelmemesini söyledik. Yattığımız bölümde enfeksiyonlu çok hasta vardı. Kimse zarar görsün istemedik.
Cuma günü girdiğimiz Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Bölümünde cumartesi günü öğleyin emzirme izni sonrası, gece de serum bağlantısını çıkardılar. Pazar günü tamamen serbest dolaştık. Pia ile oynaştık. Devamlı kaka kontrolünü yaptık. Bezlerini hemşire ve doktorlarına gösterdik. Belirli saatlerde açık olan damar yolundan antibiyotik, ağrı kesici enjekte ettiler. Pazartesi sabah da hastaneden taburcu olduk.
Şimdi burada başımızdan geçen invajinasyon yani halk arasında bağırsak düğümlenmesi denilen olayı nasıl yaşadığımızı anlattım. Uzunca… Bu yazıyı okuyan ve çocuğunda bağırsak düğümlenmesi şüphesi duyan kişilere “erken teşhis” için önemli olabileceğini düşündüğüm dip notları aktarmak istiyorum. İnvajinasyonun neden, nasıl olduğu şu an benim konum değil. Benim bu araştırmayı yapan kişilere vermek istediğim, “erken teşhis” için kısa yolu gösterebilmek. Ben yanlış teşhisle vakit kaybetmeme rağmen “erken teşhis” ile tıp fakültesine doktora çocuğumu yetiştirebildim. Erken teşhisimizin püf noktası, ikinci kez aynı doktora gitmeyip “tam teşekküllü bir hastane” ye gitmiş olmamızda yatıyor. Size kısaca şöyle bir sıralama yapabilirim. Siz de, sağlık trafiğimizi daha net görmüş olursunuz.
PERŞEMBE GÜNÜ
Kuşadası’nda sabah hastalık şikayetleri başladı
Aydın’da öğleden sonra özel doktora gidip, geri döndük, yatmak üzereyken Pia tekrar rahatsızlandı
CUMA GÜNÜ
Kuşadası’ndan 01:30’da hareketle 02:30’da Aydın Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları hastane
Aydın Kadın Doğum Hastanesinde 03:30’da damar yolu açılıp, serum verildi
04:15’te kan ve kaka gaita tahlili çıktı ama acil doktoru sabah polikliniğe yönlendirdi
09:30 enfeksiyon hastalıkları doktoru tahlilleri gördü, çocuk cerrahi görsün dedi
09:45 Çocuk Hastalıkları uzmanı tahlilleri gördü, ultrason istedi, çocuk cerrahiyi gör dedi
10:00 Ultrason bağırsak düğümlenmesi dedi,
10:05 Çocuk Cerrahisi Doktoru bağırsak düğümlenmesi için Aydın Tıp Fakültesi’ni bizim için ararken aynı zamanda röntgen çekilmesini istedi. Bu arada sevk belgelerimiz röntgen çekilinceye kadar tamamlanıp bize verildi
10:57 Aydın Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Acil Servisi’ne giriş
11:12 ADÜ Tıp Fak. Çocuk Cerrahisi Bölümü Ar. Gör. Dr. Ali İlker İnce ile birlikte, Pia’nın invajinasyon – bağırsak düğümlenmesini sıvı ile açmayı başardık
11:15 ADÜ Tıp Fak. Çocuk Cerrahisi ve Ürolojisi bölümüne yatışımız yapıldı
11:30 Çocuk Cerrahisi bölümünde damar yolu antibiyotik ve ağrı kesici düzenli verilmeye başlandı. 24 saatlik emzirme yasağı başladı
CUMARTESİ
13:30 emzirme yasağımız bitti
18:30 serum bağlantımız kesildi. Aralıklarla damar yolundan antibiyotik ve ağrı kesici verilmeye başlandı
PAZAR
Tüm gün hastane içinde serbest dolaştık Pia ile ama kaka kontrolü ve damar yolu antibiyotik verilmeye devam edildi.
PAZARTESİ
Damar yolu çıkarıldı ve saat 09:30 da taburcu edildik
İnvajinasyon yani bağırsak düğümlenmesi şüphesi bulunan bebekler için ebeveynlere tavsiyemiz şudur:
-Bebeğinizin son kakalarının olduğu bezleri atmayın ve tam teşekküllü devlet hastanesine ya da çocuk hastanesine gidin. Hastanede gaita, kan testlerini alın!
-Çocuk hastalıkları uzman doktoruna, Çocuk Cerrahisi Operatör Doktoruna, Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları doktoruna görünün ve tahlil raporlarıyla beraber çocuğunuzun kanlı kaka bezini mutlaka gösterin.
-Suyla bağırsak açılabilirse bizim gibi şanslısınız demektir
-0-1 yaş arası bebeklerin kakaları invajinasyon vakalarına karşı devamlı takip edilmelidir.
Herkese geçmiş olsun…
Ne kadar beğenilmiş?
Ne kadar beğendin? Mutlaka söyle bize. Hadi aşağıdaki yıldızlara tıkla...
mrb lar benım kızımda da aynı sorun aynı şekilde çözüldü fakat tekrarladı konuşabilir miyiz bunu yaşayan biriyle konuşmam lazım